Parti Programi
Parti programi su kisimlardan olusmaktadir:
- -Devlet Yönetimi
- -Is, Emek, Sigorta
- -Ekonomi, Vergi, Ticaret
- -Egitim
- -Hukuk
- -Saglik
- -Aile-Cocuk-Kadin-Gençlik-Yaslilik
- -Sosyal Yasam
- -Güvenlik
- -Ic ve Dis Politika
- -Avrupa Birligi
- -Emeklilik ve Sigorta
- -Enerji, Orman, Deniz
- -Kültür Sanat
- -Turizm ve Tarih
- -Cevre, Iklim, Doga
- -Spor
- -Bilim veTeknoloji
Devlet Yönetimi
Ilkeler
I. Devlet Yönetimi
Siyasetin önce insan, sonra toplum, sonra da tüm insanlık âlemine hizmet için yapılması gerektiği; amaç toplumsal ve küresel refah ve mutluluk ise, aracın birey olduğuna; bireysel refah ve mutluluğun öncelikle insan haklarına saygılı toplumsal düzenden geçtiğine inanıyoruz.
Parti birey hak ve özgürlüklerini tam anlamıyla teminat altına alan; ifade, din ve girişim özgürlüklerinin vazgeçilmez olduğu; toplum iradesinin kayıtsız şartsız egemen olduğu; devletin gerek ekonomik, gerek sosyal, gerekse kültürel yaşama müdahalesinin asgari düzeyde bulunduğu; çağdaş, demokratik hukuk devletinin tesisini başlıca görevi olarak görmektedir.
Bu devlet, toplum düzenini, adaleti, iç ve dış güvenliği sağlamak ve çevre ile tüketici hakları gibi, bireyin düzenlemesi zor olan alanları sahiplenmekle yükümlüdür.
Devlet icra etmez, yönetir. Devletten ayrılan sosyal ve ekonomik kurumlar, bireyin, halkın yaratıcı gücü ile yeniden şekillenecek ve gelişecektir. Böylelikle, devlet hantallığından kurtulup, etkin ve dinamik bir yapıya kavuşacaktır.
Sosyaldemokratik sistemde devlet ekonomide rekabete dayalı ortamın oluşması ve gelişmesi gereğine inanır çünkü, böylelikle kaynak dağılımı, yatırımlar ve üretim optimum esaslarda gerçekleşecektir.
Sosyaldemokraside devlet din ve vicdan hürriyetlerini ve laikliği birbirini tamamlayan unsurlar olarak görür.
Temel Sorun
1946′ dan bu yana uygulanan çok partili parlâmenter sistemin, toplumumuz ve insanımız için Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile amaçlanan sonuçları vermemiş olmasının temelinde, yürürlüğe konulan hiçbir anayasanın, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olan kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsememiş olduğu gerçeği yatmaktadır.
Yargı, yürütme ve yasama olarak ifade edilen bu üç güç, demokratik hukuk devletinde birbirinden bağımsız ve fakat, yargı ağırlıklı olarak, birbiri ile koordineli biçimde çalışırlar.
Oysa, ülkemizde bu üç güce, hiç kuşkusuz, yasama (Parlâmento) egemen olagelmiştir. Örneğin:
Aslında yürütmenin (Hükümet) başı olması gereken, Devlet Başkanı'nı (Cumhurbaşkanı) toplum iradesi değil, Parlâmento belirlemekte yani, tarafsızlığı öngörülen bu makam, Parlâmentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi irade tarafından seçilmektedir. Parlâmentoda çoğunluk oyuna sahip siyasi iradenin seçtiği Devlet Başkanı'nın (Cumhurbaşkanı'nın), öngörülen tarafsızlığı bu nedenledir ki, her zaman tartışma konusu olmuştur.
Öte yandan, yürütmenin (Hükümet) başı yani, Başbakan, yine yasama organı (Parlâmento) tarafından belirlenmekte ve/veya onaylanmaktadır; yani, Parlâmentodaki siyasi iradeye tâbidir, onun temsilcisidir. Oysa, yürütme toplum bütününe karşı sorumludur; Parlâmento'da oy çokluğuna sahip bir siyasi iradeye değil ve dolayısıyla, toplum tarafından seçimle belirlenmelidir.
Yargıçlarımızın karar aşamasında çok veciz biçimde ifade ettikleri üzere ("Yaz kızım, Türk milleti adına...") yargı gücünün de yine toplum adına kullanılması için, toplumsal iradenin ürünü olması yani, toplum tarafından seçimle belirlenmiş olması gerekir. Türkiye'de yargının Parlâmento'da çoğunluğu bulunan siyasi iradenin seçtiği bir Başbakan ve onun belirlediği Adalet Bakanı'na bağlı olması, yargı bağımsızlığını tartışılır kılmaktadır.
Özetle: Yargı ve yürütme, topluma doğrudan sorumludur. Dolayısıyla, bu iki gücü toplum adına kullanan organlar, toplumsal iradenin ürünü olmak yani, toplum tarafından mutabakatla belirlenmek zorundadırlar.
Yasama ise, doğaldır ki, toplum bütününü oluşturan karşıt demokratik grupların çıkar iradelerine dayanarak seçtikleri vekillerden değil, temsilcilerden oluşur. Bu nedenle de, doğaldır ki, Parlâmento bir toplumsal mutabakatın ürünü değildir; olması da beklenemez. Yasama organının (Parlâmentonun) üyeleri millet bütününe değil, mensup oldukları siyasi partilere oy vermiş olan vatandaşlara karşı sorumludurlar.
Zaten bu nedenledir ki, Parti yasama organını Temsilciler Meclisi; bu organın üyelerini ise Temsilci olarak anmaktan yanadır.
Dördüncü Güç
Çağdaş demokratik hukuk devletinde yukarıda sözü edilen üç güce bir yenisi eklenmiştir: Medya.
İletişim teknolojisindeki akıl almaz gelişmeler sonucu ulaştığımız Bilgi Çağında medya (kitle iletişim organları) bireylerin ve toplumun liberal anlayışla gelişmesinde son derece etkin rol oynayabilir, oynamaktadır, oynamalıdır.
Bu anlayışla, medyayı dördüncü güç olarak görmekte ve bu gücün, devletin işleyişindeki rolünün, anayasada ifade bulan özel sorumluluk gerektirdiğini ve görevi olduğunu düşünmekteyiz.
Toplumsal Sözleşme
Yukarıda özetlenen anlayışın ifade bulacağı ilk metin, bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyan Anayasa `dır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir demokratik hukuk devleti olarak devamlılığını teminat altına almak üzere, köklü değişiklikleri öngören bu Anayasanın aşağıda belirtilen hususları gözeten, çok kısa bir metin olması gerektiğine inanıyor; bir referandum ile yürürlüğe konulmasını öneriyoruz.
Demokratik hukuk devletinin tesisi için önerilen ve yeniden yapılanmanın temel taşlarını belirleyecek olan yeni Anayasa ile öngördüğümüz ilkelere, programın bu ilk bölümünde yer verilmektedir.
Bu Anayasa çerçevesinde devletin asli görevleri olarak belirlenen yargı ve adalet, toplum düzeni ve iç güvenlik, dış politika ve savunma konularına da, programın yine ilk bölümünde yer verilmektedir.
I.1 Anayasa
I.1.1. T.C. Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca, yasama, yürütme ve yargının birbirinden tamamen bağımsız şekilde işlemesini temin eden hükümlere yer verecek; birbirlerini denetleyen ve dengeleyen bu güçlerin, birbirleri ile işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirleyecektir.
I.1.2. T.C. Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini temin etmek için, yürütme gücünün (hükümetin) iki turlu seçimle millet bütünü tarafından seçilen ve asgari %50+1 oy alan bir Başkana ve bu Başkanın belirleyeceği bir Kabine'ye verilmesi ilkesine ve Başkanlık Sistemi olarak adlandırılan bu yapının işleyiş esaslarına yer verecektir.
I.1.3. T.C. Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini temin etmek için, yargının Başkan ve üyelerini toplumsal iradenin belirleyeceği bir Yüksek Mahkeme'ye ve bu makama bağlı etkin bir adli mekanizmaya verilmesi ilkesine ve bu yapının işleyiş esaslarına yer verecektir.
I.1.4. T.C. Anayasası, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlerliğini temin etmek için, yasamanın (Parlâmento) dar bölge ve iki turlu seçimle asgari %50+1 oy alan siyasi parti temsilcilerinin oluşturduğu Temsilciler Meclisi ile yürütüleceği ilkesine ve bu yapının işleyiş esaslarına yer verecektir.
I.1.5. T.C. Anayasası çağdaş demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez özelliği olan insan hak ve özgürlükleri bağlamında, T.C. Devleti tarafından zaten kabul edilmiş bulunan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi iIkeIerine tam anlamıyla sadık kalınacağı; aynı konuda uluslararası anlaşmalarda ifade bulabilecek tüm gelişmelerin peşinen kabul edileceği hükmüne yer verecektir. Anayasa bu konuda Türkiye ve Türk toplumuna özel başka hiçbir hükme yer vermeyecektir.
I.1.6. T.C. Anayasası çağdaş demokratik hukuk devletinin dördüncü gücü olarak kabul edilen medyanın (kitle iletişim organları) Sosyaldemokrasi anlayış çerçevesinde ve çağdaş demokratik hukuk devletine saygılı hizmet vermesini esasa bağlayan ilkelere özel bir yer verecektir.
I.1.7. T.C. Anayasası, demokratik hukuk devletinin gereği olarak, anayasanın onaylanması ve/veya değiştirilmesi hakkının Devlet Başkanı'nın önerisi ile, toplum iradesine tanıdığı ilkesine yer verecektir.
I.2. Adli Sistem
I.2.1. Anayasa Mahkemesi kaldırılacaktır. Yerine, önemli konularda son kararı toplum iradesinden aldığı yetki ve güçle veren bir Yüksek Mahkeme kurulacaktır. Adli mekanizma,Devlet Başkanın atayacağı, Meclisin onaylayacağı, ömür boyu görev yapacak üyelerden oluşan bu Yüksek Mahkemeye bağlanacaktır.
I.2.2. Adli mekanizmanın parasal ihtiyaçları, bu amaca hizmetle oluşturulacak bağımsız bir fondan karşılanacaktır. Bu fonun temel girdisini, günün şartlarına uygun, gerçekçi biçimde belirlenen adli harçlar oluşturacaktır. Adli sistem içinde görevli yargıçların ve diğer personelin gelir düzeyleri her zaman görevin önemine uygun düzeylerde tutulacaktır.
I.2.3. İdari yargı kaldırılacak; görev normal mahkemelerce yerine getirilecektir.
I.2.4. Her türlü konuda bireyin beyanı esas alınacak, yalan beyanda bulunanlar ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
I.2.5. Çevre koruma, çocuk ve tüketici hakları konularında özel ihtisas mahkemelerinin etkin işlemesi sağlanacaktır.
I.2.6 Adli sistem hızlı ve etkin hizmet verecek şekilde yeniden yapılandırılacak; mahkemelerin kuruluş ve işleyiş esaslarını belirleyen kanunlar yeniden ele alınacak; mevzuat ve usul düzenlemeleri yapılacaktır.
I.3. Temsil
I.3.1. Yasama organı (Parlâmento) dar bölge sistemi ve iki turlu seçimle, asgari %50+1 oy alan siyasi parti temsilcilerinden oluşacak; bu organın adı Temsilciler Meclisi olarak değiştirilecektir.
I.3.2. Temsilciler meclisi üyelerinin Devlet Başkanı tarafından Kabine'ye atanmaları halinde, üyelikleri düşecektir.
I.3.3. Temsilciler Meclisi üyelerinin meclis dışı dokunulmazlıkları kaldırılacak; suç işlediği öne sürülen bir temsilcinin sorgulanması ve yargılanması, her T.C. vatandaşına uygulanan esaslar ve yasalar çerçevesinde yapılacaktır.
I.3.4. Temsilciler Meclisi'nin verimli bir şekilde çalışmasını temin etmek için, teknolojinin tüm imkânlarından yararlanılacaktır.
I.3.5. Seçim Kanunu'nda yapılabilecek değişikliklerin bir sonraki seçimde uygulanabilirlik esası getirilecektir.
I.3.6. Siyasi partilerin işleyişi, parti üyelerine güven esasına oturtulacaktır. Ön seçimler, parti üyeleri arasında ve yargı organlarının denetiminde yapılacak; delege sistemi kaldırılacaktır.
I.3.7. Siyasi partilere üye olabilmek için 18 yaşını bitirmiş olmak yeterli olacaktır.
I.3.8. Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25 olarak belirlenecek; Temsilciler Meclisi'ne adaylık, sekiz yıl temel eğitim almış olmak koşuluna bağlanacaktır.
I.3.9. Yurt dışında yerleşik T.C. vatandaşlarının elçilik ve konsolosluklar aracılığı ile oy kullanmalarına imkân sağlayacak düzenlemeler yapılacaktır.
I.4. İdari Yapı
I.4.1. İl sayısı asgariye indirilecek; ilçeleri il yapma savurganlığına son verilecektir.
I.4.2. Valiler ilde en yüksek mülki amir sıfatıyla, merkezden atama yoluyla görevlendirilecek ve yetkileri yeniden gözden geçirilecektir.
I.4.3. Seçimle gelen belediyelerin yerel parlâmentolar şeklinde, görev almalarına imkân tanıyan yetki ve sorumlulukla donatılmaları sağlanacaktır.
I.5. Toplum Düzeni ve İç Güvenlik
I.5.1. T.C. vatandaşlarının temiz bir çevrede, tüketici hakları korunarak, güvenli, adaletli, sağlıklı, huzurlu, çağdaş bir şekilde yaşamalarını temin etmek, devletin asli görevidir.
I.5.2. Bu amaca hizmetle, çevre ve tüketici haklarını korumaya dönük geniş kapsamlı, günün koşullarına uygun özel yasalar çıkartılarak; özel ihtisas mahkemelerinin etkin çalışması sağlanacaktır.(bk.l.2.4.)
I.5.3. Kadın-Erkek eşitliği ilkesine sadık kalınarak mevcut sistemde özellikle kadınların istismarına yol açan mevzuat kaldırılacak; kadınların, çocukların ve ailenin korunması konularına önem verilecektir.
I.5.4. Fırsat eşitliği tesis edilecektir. Devletin bu alana doğrudan katkısı sınırlı kalacak (ör. fakir ve aciz olduğunu beyan eden vatandaşlarına eğitim bursu vermek) ancak, fırsat eşitliği, uygulanan liberal ekonomik ve sosyal politikalarla teşvik edilecektir.
I.5.5. Liberal demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından dernekler ve vakıfların işleyişi yeni yasalarla daha geniş kapsamlı ve çağdaş yapıya kavuşturulacaktır.
I.5.6. SSK, BAĞ-KUR gibi kurumlar kaldırılacak, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin vakıflar ve özel kuruluşlar vasıtasıyla etkin biçimde yerine getirilmesi sağlanacaktır. Sigorta sektörü, finans sektörünün bir parçası olması nedeniyle, vergi muafiyeti tanınarak, teşvik edilecektir. (bk. II.2.l., II.2.6.)
I.5.7. SSK ve BAĞ-KUR'un emeklilere olan görev ve sorumlulukları devletin özel bir bütçesinden ve fakat, yine vakıflar ve özel kuruluşlar aracılığı ile, çok daha etkin biçimde yerine getirilecektir.
I.5.8. Devlet hastaneleri vakıf kuruluşları şeklinde özelleştirilecek; etkin ve çağdaş hizmet vermelerini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır.
I.5.9. Kıdem, ihbar tazminatları kaldırılacak, iş ve iş güvenliği yasaları gözden geçirilecektir.
I.5.10. Özürlü vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırıcı tüm önlemler kanunlarla belirlenecek; aciz durumda olanlara devletin özel bir bütçesinden yardım, sosyal güvenlik hizmetleri vermek üzere oluşturulan vakıflar ve özel kuruluşlar aracılığı ile sağlanacaktır (bk. II.2.1.,II.2.6.)
I.5.11. Devlet nüfus plânlaması politikası gütmeyecektir. Nüfus plânlaması Türk halkının sağ duyusuna ve bu konuda faal özel kurum ve kuruluşların becerisine bırakılacaktır.
I.5.12. Çalışma hayatı iş barışının temini ve sürekliliği sağlanacak kanunlarla düzenlenecek; işveren ve işçi ilişkileri karşılıklı saygı, sevgi, anlayış ve toplumsal sorumluluk temeline oturtulacaktır.
I.5.13. Oda ve sendikalara mecburi üyelik kaldırılacak; gönüllü üyelik ihdas ve teşvik edilecektir. Şu anlayışla ki, oda veya sendikanın görevi, üyeliğini talep ettiği kişi ve/veya kuruluşa hizmet vermektir. Ve bu hizmetin mükemmeliyeti oranında üye kayıt edebilir ya da üye sayısını artırabilir.
I.5.14. İç güvenlik güçlü, eğitimli, her türlü teknik ve teknolojik donanıma sahip bir polis örgütünce sağlanacaktır. Polisin ve polis örgütünün vatandaşla saygı ve sevgi bağları sıkılaştırılacaktır.
I.5.15. Polis örgütünde görev yapan personelin gelirleri, görevin önemi uyarınca, her zaman doyurucu düzeylerde tutulacaktır.
I.5.16. Jandarma iç güvenlikten sorumlu bir kurum olarak, kırsal polis örgütü halinde İçişleri Bakanlığı bünyesinde yeniden organize edilecektir.
I.5.17. İç güvenlik sorunlarında askeri birlikler hiçbir şekilde görev almayacaklardır.
I.6. Dış Güvenlik ve Savunma
I.6.1. Parti dış güvenlik ve savunmayı devletin asli görevlerinden bir diğeri olarak değerlendirmektedir.
I.6.2. Bu anlayışla, Türk ordusu çağın en gelişmiş teknolojik imkânları ile donanımlı; küçük ve fakat, dinamik, güçlü, profesyonel bir caydırıcı güç olarak hizmet vermek üzere, yeniden yapılandırılacaktır.
I.6.3. Ordumuz sadece ülkenin dışa karşı güvenliğinden sorumlu tutulacak; olası sıkıyönetim vb. hallerde yurt içi görevde kullanılmayacaktır.
I.6.4. Devletin savunma sanayi yatırımları özel sektöre devredilecektir. Devlet, prensip olarak, yerli savunma sanayi geliştirme gibi bir politika gütmeyecektir. (bk. II.5.7.)
I.6.5. Türk ordusu, dünya barışını temin etmek için NATO ve ülkemizin dahil olacağı tüm benzeri ittifaklarda aktif rol alacaktır.
I.6.6. Parti NATO'nun Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak, yeniden yapılanması gereğine inanmaktadır (bk. I.7.4.)
I.7. Dış Politika
I.7.1. Parti tüm öz kaynakları ile (bk. Genel Değerlendirme) Türkiye'nin dünya politikasında ağırlıklı bir ülke olduğuna inanmaktadır. Bu durum hangi siyasi partinin iktidarda olduğu ya da ülkemizin ekonomik durumu vb gerçeklerden bağımsızdır. Türkiye Cumhuriyeti dünya üzerindeki bu konumunun gereğini yerine getirmek; dünya barışının tesisi bağlamında bu konumunun dayattığı sorumluluğu üstlenmek zorundadır.
I.7.2. Ülkemizin Birleşmiş Milletler' e bağlılığı, güçlendirilerek sürdürülecek; bu örgütün daha da güçlendirilmesine katkıdabulunulacaktır
I.7.3. Bu anlayışla, ülkemizin BM Güvenlik Konseyi'nde veto hakkı olan daimi üye olması gerektiğine inanıyoruz. Şöyle ki: Türkiye, dünya barışının temini bağlamında, BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) en az ikisinin (Fransa ve Çin) çok ötesinde siyasal öneme sahiptir.
I.7.4. Parti NATO' nun, Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak, yeniden yapılanması gereğine inanmaktadır. Bu örgüt, bugüne kadar dünya barışına büyük katkıda bulunmuştur. Bundan böyle, misyonuna daha büyük ve insani perspektif kazandırılmalı; NATO, insan haklarının tesisi bağlamında, Birleşmiş Milletler'in vurucu gücü olarak görev yapacak şekilde, yeniden yapılandırılmalıdır. Böyle bir gelişmenin tüm dünya ülkeleri için barışın teminatı olacağına inanmaktayız.
I.7.5. Parti, Türkiye'nin sınır komşuları ile ilişkilerini sağlam ve sağlıklı temellere oturtmayı devletin öncelikli görevlerinden biri olarak değerlendirmektedir.
I.7.6. Bu anlayışla, sınır komşularımızı ilgilendiren sorunlarda Türkiye'nin, herhangi bir diğer ülkeden daha sorumlu hareket etmesi gerektiğine inanmaktayız. Örneğin, Türkiye, Azerbaycan-Ermenistan sorununun çözümünü ABD ve Rusya'ya bırakmamalı ya da en az bu iki ülke kadar sorumluluk ve yetki üstlenmelidir.
I.7.7. Türkiye, bu sorumluluk ve yetkiyi üstlenirken, komşularına kesin sınır garantisi verecektir.
I.7.8. Parti, ülkemizin dış politikasını yürütmekle yükümlü bürokratik kadroların, günümüzde gelişen sosyal, kültürel, ticari, spor vb. ilişkiler gereği dışişleri bakanlığı kökenli olmayan ve fakat, ulusal ve uluslararası düzeyde başarısı kanıtlanmış kişilerce desteklenmesi ilkesini benimsemektedir. Bu yaklaşımın işleyiş esasları, yasalarla belirlenecektir.
Ekonomi
II. Ekonominin İşleyişi
Sosyaldemokrasi ekonomide ekonominin itici gücü, serbest piyasa düzeninde özgürce işlev gören birey ve bireysel girişimlerdir.
Parti, bireysel yeteneklerin rekabete dayalı liberal sistemde en iyi şekilde değerlendirileceğine; bireyin ve toplumun yaratıcı gücünün, dinamik müesseselerin özgürce oluşmasının başlıca nedeni olacağına içtenlikle inanmaktadır.
Bu modelin benimsenmesi sonucu gelişecek sosyal ve ekonomik yapı, insan refah ve mutluluğunun en sağlam teminatı olacaktır.
Bu anlayışa göre, devletin ekonomiye müdahale etmesi yani, devletçilik, devlette çalışan memurlar ve işçiler de dahil olmak üzere, herkesin ve toplumun aleyhinedir.
Neden?
Doğası gereği olarak devlet, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir sistemde kaliteli ve ucuz mal, hizmet üretemez; üretememiştir. Üstelik, ürettiği pahalı mal/ hizmetin faturası da, yüksek vergilerle yine bireye ve topluma yansır.
Devletin bu şekilde oluşturduğu sınırlı ve kısıtlı "pasta", toplumun her düzeyindeki bireye yine, son derece sınırlı ve adil olmayan biçimde dağılmaktadır.
Rekabete dayalı liberal ekonomide devlet, sanayi ve ticaret dahil, hiçbir ekonomik faaliyet içinde yer almaz; ekonominin işleyişine hiçbir şekilde müdahale etmez.
Devlet, özel sektörün paraya tahvil edemeyeceği, kâr edemeyeceği (örneğin, altyapı) projelere girebilse de; bu durumda dahi, özel sektörün olanakları sonuna kadar araştırılır ve bu tür yatırımları da özel sektörün üstlenebilmesinin yolları araştırılır, bunu teşvik edecek sistemler geliştirilir.
Öngörülen bu sistemde devletin büyük bütçelere gereksinimi yoktur ve dolayısıyla, enflasyonist ortam oluşmaz, vergiler makul düzeylere iner.
Parti Türkiye'nin iç ve dış pazarlarda rekabet gücünün artması için, finansal, mali vb politikalarda köklü yapısal düzenlemelere gidilmesini başlıca hedefi olarak görmektedir.
Yakın Geçmiş
Ekonominin belirleyicisi siyasi irade yani, siyasi tercihlerdir. Bu bakımdan, yakın geçmişimize bir göz atmak, hangi siyasi tercihlerin ekonomimize nasıl yansıdığını değerlendirmek gerekir.
Parti aşağıda yer alan değerlendirmelerinde yer yer gelmiş geçmiş iktidarların eleştirisini zorunlu olarak yapacaktır. Ancak, bilinmelidir ki, biz dün ile değil, bugün ve gelecek ile ilgiliyiz çünkü, Türk insanı ve Türk halkının dünden aldığı dersini tamamladığına ve artık, yarın ile ilgilendiğine inanıyoruz.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar ve çok partili parlâmenter düzene geçtiği dönemde Türkiye, ekonomisinde görece gelişmeler kaydetmekte birlikte, 80'li yılların başına kadar tümüyle kapalı bir düzende, devletçilik anlayışı ile yönetilmiş; bu nedenle de, hızla gelişen dünyanın kalkınmakta olan ülkeler grubundan bir türlü çıkamamıştır.
II. Dünya Savaşı'nı izleyen yılların hızlı ekonomik kalkınma için sunduğu olanaklar, maalesef değerlendirilememiş; dönemsel olarak görece hızlı kalkınma iki ayrı dönemde yaşanmıştır: 50'li ve 80'li yıllarda Demokrat parti ve Anavatan hükümetleri dönemlerinde.
Türkiye'nin çok partili parlâmenter sisteme geçişini de, 1950 öncesi sergilediği yapıcı muhalefet üslûbu ile önemli ölçüde kolaylaştıran Demokrat Parti, 1950-54 arasında bir dizi liberal ekonomi politikasını yürürlüğe koymuştur.
Bu noktada, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk halkı ve Türk insanına girişim yeteneğini ispat etme. şansı veren bu dönemin politikacılarını, başta Adnan Menderes olmak üzere, minnetle andığımızı belirtmek isteriz.
Dünya ticaretinin geliştiği ve genişlediği 60 ve 70'li yıllarda göreve gelen hükümetler DP ile başlayan bu liberalleşme hareketini devam ettirememiş ve bu dönemde Türkiye, hızla kalkınan Güney Kore gibi ülkelerin bile gerisinde kalmıştır.
80'li yıllarda ANAP hükümetlerince gerçekleştirilen bazı köklü reformlarla ülkemiz ekonomisi ilk kez dünyaya açılmış; benimsenen rekabete dayalı serbest piyasa düzeninde Türkiye, dünyada korumacılığın arttığı bu dönemde bile, hızlı kalkınma imkânına kavuşmuştur.
80'li yıllar Türk insanının ve halkının girişimci, cesur, yaratıcı, yetenekli ve üretken kimliğinin adeta sınavdan geçmesine yol açmış ve Türkiye bu sınavı başarıyla vererek, tümüyle, özgür, dünyaya açık bir düzende mucizeler yaratabileceğini kanıtlamıştır.
Bu noktada da, dönemin politikacılarını başta Turgut Özal olmak üzere, minnetle andığımızı ifade etmek isteriz.
Ancak, 80'li yılların belki de siyasi koşulların dayattığı temel zaafı, yine devletçilik anlayışının tam anlamıyla terk edilememiş olmasıdır.
Bu dönemde devlet piyasalara müdahalesini sürdürmüş; yer yer bireysel girişimin, özel sektörün en çetin, en acımasız rakibi olarak ekonomide rol almıştır.
Özelleştirme programı başlatılmakla birlikte, tamamlanamamıştır. Sosyal devlet aldatmacası ile gerçekleştirilen altyapı ve savunma projeleri ile, görüntüde devlet ama, sonuçta bu ülkenin insanları, altından kalkılamayacak boyutlarda iç ve dış borca mahkûm edilmiştir.
Yine aynı dönemde, rekabete dayalı serbest piyasa düzeni ve dünyaya açılmanın gerektirdiği ve ekonomik olduğu kadar, siyasi ve idari yapısal reformlar da istenilen ölçüde gerçekleştirilememiş; anayasa, devlet yönetimi, bürokrasi, mali ve finansal kurumlar vb konularda köklü düzenlemeler yapılamamıştır.
80'li yılların sonu ve 90'lı yılların başından itibaren yaşanılan siyasi istikrarsızlık, ekonomik yaşama dev aynasından yansırcasına, yansımış; özellikle, ekonomide varılan noktadan doğru kararlarla ivme şansı heba edilmiştir.
Komünist bloğun çökmesi ile Türkiye'nin önüne çıkan eşsiz fırsatlar değerlendirilememiş; ne siyasi ne sosyal ne de ekonomik alanda kararlı ve cesur adımlar atılamamıştır.
Bugün
Bugün, devletçilik anlayışının bir ürünü olan kamu borçlanması, kabul edilemez boyutlara çıkmış; 80'li yılların sonunda %26'lara ulaşan ulusal tasarruf hızla düşmüştür. Bunun anlamı, devletin borçlanma gereğinin, ekonominin tüm tasarruflarından fazla olmasıdır.
Uygulana gelen ekonomik sistemde neye güvenerek yapıldığının anlaşılması zor olan bu büyük borcun tamamı, tüm vatandaşlarımızın sırtındadır ve onlar tarafından ödenmesi beklenmektedir. İşin dramatik yönü, yaratılmış bulunan ortamın vatandaşlarımızın girişim gücünü, yaratıcılığını, üretkenliğini tümüyle köreltici mahiyette olmasıdır. iş yapmak, üretmek çok zor hatta, imkânsız hale getirilmiştir. Özelleştirme konusu ise hâlâ sürüncemededir.
Vergiler son derece adaletsiz ve gerçekçilikten uzak bir sisteme oturtulmuş olması nedeniyle, gerçekleştiği oranlarda toplanamamaktadır. Oluşan vergilerin tümünün toplanabilmesi halinde bile, devlet iç borçlarının sadece bir bölümünü karşılayabilecektir. Özetle: Bugün Türkiye siyasi ve sosyal alanlarda olduğu gibi, ekonomik alanda da çok ciddi bir istikrarsızlık dönemine, bir kez daha girmiş bulunmaktadır. Dahası, ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en ağır, en buhranlı, çöküntülü yıllarını yaşamaktadır.
Böylesi bir ortam, tartışmasız biçimde ekonominin itici gücü olduğuna inandığımız, üretkenliğinden medet umduğumuz bireyin, özel girişimcinin elini, kolunu bağlamakta; üretkenliği yok etmekte; özel girişim üzerinde caydırıcı rol oynamaktadır.
Sokaktaki insan çaresiz, mutsuz, endişeli ve karamsardır. Bireysel ve toplumsal huzur ve mutluluk her zamankinden daha uzak görünmektedir. Oysa, ülkemiz öz kaynakları itibariyle (bk. Genel Değerlendirme) çok kısa sürede dünyanın lider ülkelerinden birisi olabilecek potansiyele sahiptir. Devlet yönetiminde ve ekonomik sistemde köklü reformlar yapmamız; bireye değer veren, bireyi ön planda tutan, bireyin yaratıcı ve üretken gücüne içtenlikle inanan yepyeni bir sistemi, liberal sistemi, cesur kararlarla, tam anlamıyla hakim kılmamız; genç ve inançlı kadrolarla yürüterek, geliştirmemiz gerekmektedir.
Liberal Demokrat Parti, ekonomik gelişmenin amacının da, aracının da insan olduğu anlayışı ile, bireyin ve bireyin oluşturduğu kurumların tam anlamıyla özgür, özgür olduğu kadar akılcı bir ekonomik sistemin kurulmasını hedef almakta; bu amaçla ülkemiz ekonomisini yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır.
II.l. Ekonomide Devletin Yeri
II.l.l. Devlet icra etmez, yönetir. Bu anlayışla, devlet hiçbir ekonomik faaliyet içinde yer almayacak, rol oynamayacaktır. Böylelikle, devletin harcamaları azalacak; yüksek enflasyona yol açarak, ekonomiyi felç eden kamu açığı yani, devletin iki yakasını bir araya getirememesi durumu ortadan kalkacaktır.
II.l.2. Devletin çalışması her düzeyde verimlilik esasına dayandırılacak; sınırlı sayıya indirgenecek ve orada tutulacak olan kamu personeli, üretkenlik ve başarı esasına göre, hak ettikleri düzeyde ödüllendirilecektir.
II.l.3. Merkez Bankası'nın görevi sadece ve sadece ekonominin ihtiyacı kadar para basmak olacaktır.
II.l.4. Bütün kamu iktisadi kuruluşları (KİT'ler) özelleştirilecek; rasyonel çalışması mümkün olmayanlar, kapatılacaktır.
II.l.5. Devletin ekonomideki başlıca görevlerinden biri, serbest piyasa düzeninde rekabete dayalı sistemin işleyişini yasalarla güvence altına almak; diğeri ise, tekelleşme ve tröstleşmeyi engellemek olacaktır (bk.l.2.4.). Girişimciyi olduğu kadar, tüketiciyi korumaya dönük bu görevini devlet yasal düzenlemeler ve bağımsız, etkin yargı tesisi ile ifa edecektir.
II.2. Vergi ve Teşvik
II.2.l. Gerek iç, gerek dış finansman sektörleri tümüyle vergiden muaf tutulacaktır. Böylelikle, finansman maliyetlerinin düşürülmesi ve ekonomik aktivitenin canlandırılması öngörülmektedir.
II.2.2. Vergilendirmede esas, belirli bir sektör için haksız rekabet yaratmamaktır.
II.2.3. Vergi mevzuatı basitleştirilecektir. Vergiler genel olarak % 10 seviyelerine düşürülecek ve böylelikle, vergi verme özendirileceği gibi, kapsamı da yaygınlaştırılmış olacaktır.
II.2.4. Vergi denetimi ve vergi toplama işi özel kuruluşlar aracılığı ile ve en etkin yöntemler kullanılarak, gerçekleştirilecek; vergi ödememenin cezası ağırlaştırılacaktır.
II.2.5. Progresif vergi (gelir dilimine göre tahakkuk ettirilen vergi) uygulaması kaldırılacaktır.
II.2.6. Teşvikler kaldırılacak; bu amaçla kurulmuş bulunan DPT dahil, tüm kamu kuruluşları kapatılacaktır.
II.2.7. Yöresel ve sektörsel teşvik, vergi politikaları ile sağlanacaktır.
II.2.8. Yerli ve yabancı medya ve kültür sektörleri tümüyle vergiden muaf tutulacaktır. Böylelikle, Bilgi Çağı'na uyum hızlandırılacak; özellikle yabancı medya, kültür kurum ve kuruluşlarının Türkiye'yi merkez edinmeleri özendirilecektir. Bu ortamın yaratılması ülkemizin dünya ile entegrasyonu ve imajı bakımından son derece yararlı olacaktır.
II.2.9. Vergi ile teşviklerde devlet, süre taahhüdü vermekle yükümlendirilecektir.
II.3. Mali Piyasalar ve Sigortacılık
II.3.l. Bankalar ve finans kurumları gibi, halkın tasarruflarını ekonomiye kanalize eden kuruluşlar vergiden muaf tutulacaktır (bk II.2.l.) Bu kuruluşlar sadece yıllık kârları üzerinden gelir vergisi ödemekle yükümlü olacaklardır.
II.3.2. Mali piyasalara yönelik uygulamalarda temel amaç, mali piyasalarda rekabetçi ortamın gelişmesidir.
II.3.3. Bu anlayışla, piyasa mekanizmasının işleyişi ve işleyiş kuralları tüm mali piyasalara egemen kılınacak; para ve sermaye piyasaları ile, bu piyasalara özgü kurum ve kuruluşlar bütünlük içinde ele alınarak, yeniden yapılandırılacaklardır. Mali piyasalara güvenin pekiştirilmesini de öngören bu anlayış, bu piyasaların ekonomiye kaynak aktarımı gibi, asli işlevlerini en iyi şekilde yapmalarını sağlayacaktır.
II.3.4. Türkiye mali piyasalarının dünya mali piyasaları ile bütünleşmesi sağlanacak; bu piyasalarda yatırımcının korunmasına dönük tüm düzenlemeler yapılacaktır.
II.3.5. Sermaye piyasalarını geliştirmek ve bu piyasalara istikrar kazandırmak amacıyla, şirketlerin halka açılmasını kolaylaştıracak mevzuat değişiklikleri yapılacaktır. Bu durum ise sermayenin tabana yayılmasına ve gelir dağılımının düzelmesine katkıda bulunacaktır.
II.3.6. Türkiye sermaye piyasası, uluslararası standartlara kavuşturulacaktır. Bu yolla piyasanın açıklık, güven ve istikrar içinde işlemesi temin edilecektir.
II.3.7. Halkın aydınlatılması ve bilgilendirilmesi amacıyla, yatırımcıların karar alma sürecinde kullandıkları bilgilere doğru ve düşük maliyette ulaşmasına yönelik düzenlemelere gidilecektir.
II.3.8. Yatırımcıların, mali kuruluşlar karşısındaki haklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılacaktır.
II.3.9. Kamu bankaları özelleştirilecek, devlet bankacılık ve finans sektöründen çıkarılacaktır. Banka mevduatları, özel sigorta şirketleri tarafından sigortalanacak; her banka, mevduatının hangi sigorta şirketi tarafından ve ne kapsamda sigortalandığını halka ve mudilerine açık biçimde duyuracaktır.
II.3.10. Mevduatını sigorta kapsamında bulundurmayan bankaların faaliyetine izin verilecek ancak, bu bankaların da mudilerini bu bağlamda en açık biçimde bilgilendirmeleri koşulu getirilecektir.
II.3.11. Banka kurmak kolaylaştırılacak; bankalar isteyen herkes tarafından, herhangi bir şirket gibi özel izin alınmaksızın kurulabilecektir.
II.4. Dış Ekonomik İlişkiler ve Yabancı Sermaye
II.4.I. Dış ekonomik ilişkilerde öncelik, Türkiye'nin sınır komşularına verilecektir. Liberal Demokrat Parti, komşularımızın refah ve mutluluğunun, kendi refah ve mutluluğumuz kadar önem taşıdığına inanmaktadır.
II.4.2. Aynı anlayışla, gümrüklerin tümüyle kaldırılması esas olmakla birlikte öncelikle sınır ticareti serbest bırakılacaktır.
II.4.3. Dünya ülkeleri ile ekonomik ilişkiler genel olarak liberal politikaların oluşturacağı çerçeveye oturtulacaktır. Bir diğer ifade ile, Türk insanının girişim gücüne tam özgürlük tanınırken; Türkiye de dünya girişimcisine de aynı özgürlük tanınacaktır. Liberal Demokrat Parti bu tutumunun dünya barışına da büyük katkıda bulanacağına; dünya insanları arasındaki para, mal/hizmet ve insan gücü trafiğinin yoğunlaşmasına katkının, barış, huzur ve refah getireceğine inanmaktadır.
II.4.4. Türkiye'nin doğu-batı ve kuzey-güney arasında doğal köprü olma avantajı sonuna kadar kullanılacak; ülkemiz kapıları ayırım gözetmeksizin tüm dünya girişimcilerine açılacaktır. Türkiye için refahın kilidinin ülkemizin eşsiz doğal konumu olduğuna inanmaktayız.
II.4.5. Büyük blokların dünya, ticaretine hakim olacağı 21.yüzyıla girerken Türkiye'nin tüm dünya ile ekonomik ilişkilerini canlı tutmak; tüm tabularından arınmak zorunda olduğuna inanıyoruz.
II.4.6. Bu anlayışla, gümrüklerimiz tümüyle açılarak, gümrük vergileri sıfıra indirilecektir. Sadece silah, uyuşturucu, tarihi eser ve silah amaçlı nükler madde için etkin gümrük denetimi yapılacak; silâh, uyuşturucu, tarihi eser ve silah amaçlı nükleer madde ticareti yapanlar en ağır biçimde cezalandırılacaklardır.
II.4.7. Türkiye'nin Avrupa Birliği' ne tam üyelik konusuna bel bağlamaması gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, gümrüklerimiz sadece Avrupa Birliği üyeleri için açılmayacak; tüm dünya ülkeleri için açılacak ve gümrük vergileri sıfırlanacaktır. Türkiye Avrupa Birliği'ne girme hedefinden vazgeçmemekle birlikte, bu birliğin bürokratik cenderesine girmeyi reddedecektir.
II.4.8. Kabotaj Kanunu kaldırılacak; deniz ulaşımı serbestleştirilecek; tüm liman ve iskeleler özelleştirilecektir.
II.4.9. Yabancı sermayeye hiçbir sınırlama getirilmeyecek; yabancı sermaye yerli sermaye muamelesi görerek, aynı mevzuata tâbi kılınacaktır. Böylelikle, finansmanı vergiden muaf tutan ülkemiz (bk. II.2.l.) yabancı sermaye için de cazip bir ülke haline gelecektir.
II.4.10. İhracata teşvik verilmeyecektir (bk. II.2.5. ve II.2.6.) Dış ticarette gümrüklerin kaldırılması, ihracat sektörüne verilebilecek en büyük teşvik olarak değerlendirilmektedir.
II.4.11. Aynı durum ithalât için de söz konusudur. Silâh, uyuşturucu, tarihi eser ve silah amaçlı nükleer maddeler dışında, herhangi bir malın Türkiye'ye sıfır gümrükle ve vergisiz girmesi ve depolanması mümkün kılınacaktır. Vergi, bu malların ülke içinde satışından alınacaktır.
II.5. Tarım ve Sanayi
II.5.l. Ülkemiz nüfusunun önemli bir bölümü tarımla uğraşmaktadır. Tarımda mekanizasyon ve modernizasyonun sağlanması ve tarımın ticaretin bir parçası haline getirilmesi birincil hedefimizdir ancak, bu sektörde de alışılagelen teşvik yöntemleri uygulanmayacaktır (bk. II.2.5. II.2.6. II.2.7.).
II.5.2. Tarım girdilerinde üreticiye asgari teşvik vergi muafiyeti yoluyla sağlanacaktır. Vergi muafiyeti, tarımsal ürünlerin ticaretini yapanları da kapsayacaktır. Bir diğer ifade ile, tarımda vergi muafiyeti sadece üretene değil, satın alana, depolayana, işleyene de tanınacaktır. Bu durumun üreticiye dolaylı olarak yansıması öngörülmektedir.
II.5.3. Toprak Mahsulleri Ofisi, Fiskobirlik vb. kamu kuruluşlarının faaliyetine son verilecektir. Bu müesseseler devlete bağımlı olmaları nedeniyle, spekülasyon görevlerini hakkıyla yerine getirememektedirler. Bu son derece önemli görevin beceriksizce ve duyarsızlıkla yerine getirilmiş olması sonucu, ödediğimiz vergilerle ucuz ya da pahalı satın alınan tarımsal ürünler sürekli olarak depolarda çürütülmüş ya da yakılmış; ne üretici, ne alıcı, ne de tüketici memnun edilmiştir.
II.5.4. Tarımsal ürünlerde de spekülasyonun önemli işlevine inanmakta; bu görevin büyük sermayeli yerli ve yabancı özel spekülatör kuruluşlar tarafından yerine getirilmesini öngörmekteyiz. Böylelikle, köylümüz çok daha çağdaş ve etkin bir sistemle neyi üretirse, kaça satabileceğini erkenden ve kesin olarak bilecek; tarımsal üretimin heba olması önlenecek; sonuçta üretici de, tüketici de memnun edilecektir.
II.5.5. Devlet herhangi bir sanayi yatırım politikası gütmeyecektir. Yaratılan liberal ekonomi ortamında sanayicinin bireysel inisiyatifi ile devletten çok daha çabuk ve doğru kararlar alarak, ülke sanayiinin gerçekçi biçimde gelişmesinde çok daha etkin rol oynayacağına inanmaktayız.
II.5.6. Finansmana vergi muafiyeti (bk. II.2.l.) sağlanması yoluyla sanayi sektöründe ucuz kaynak yaratılmış olacaktır. Türkiye'nin doğal köprü konumunun sağladığı pazarlama avantajı ise, sanayicinin en büyük teşvik kaynağı olacaktır.
II.5.7. Devlet savunma sanayiindeki girişimlerini özel sektöre devredecektir. Ülkemiz için savunma alanında gerekli en son teknolojinin ürünleri en ucuz biçimde, kimden ya da nereden temin edilebiliyorsa, oradan satın alınacaktır. Türk ordusunun çağın en gelişmiş araç ve gereçleri ile donatılması birincil amaç olmakla birlikte, yerli savunma sanayiini geliştirmek gibi bir devlet politikası benimsenmeyecektir.(bk. I.6.2. I.6.3.)
II.6. Altyapı
II.6.l. Devlet ulaştırma, haberleşme ve enerji olarak tanımlanan altyapı yatırımlarından tümüyle çekilecek; bu yatırımların özel sektör kuruluşları aracılığı ile gerçekleştirilmesi ortamı yaratılacaktır. Devlet sadece özel sektörün paraya tahvil edemeyeceği altyapı yatırımlarını üstlenecektir (örneğin, köy yolları vb.).
II.6.2. Devlet özel bir enerji yatırım politikası gütmeyecektir. Liberal ekonomi ortamında enerji de tıpkı herhangi bir mal/hizmet gibi, en ucuza ve en etkin biçimde nereden temin edilebiliyorsa, oradan temin edilecektir.
II.6.3. Aynı durum petrol, kömür, doğal gaz gibi primer enerji ihtiyacımız için de söz konusu olacaktır.
II.6.4. Enerji konusunda devletin rolü tüketici hakları ve çevre koruma bağlamında, bireyi ve toplumu gözetme ile sınırlı olacak; devlet bu görevini kapsamlı yasal çerçeve içinde, bağımsız ve etkin yargı ortamında gerçekleştirmekle yükümlendirilecektir. (bkz. I.2.5.)
Sosyal Yaşam
Parti, nüfusu hızla büyüyen ve dolayısıyla genç ülkemiz toplumunda bireyin sosyal alanda artan taleplerinin ileri ülkeler standartlarında ve Bilgi Çağı'nın dayatmalarına cevap verecek şekilde karşılanmasının teminini başlıca misyonu olarak görmektedir.
Sosyaldemokratik sistem, bireyin merkez olduğu; her türlü ekonomik ve sosyal faaliyetin bireyin refah ve mutluluğuna hizmet edecek şekilde tasarlandığı ve yürütüldüğü ve dolayısıyla, toplumsal gelişmeyi en etkin biçimde gerçekleştirecek sistemdir (bk. Giriş, Genel Değerlendirme ve Devlet Yönetimi).
III.l. Kültür
III.l.l. Sosyaldemokraside devlet herhangi bir kültür politikası gütmez çünkü, devletin belirli bir kültür politikası olması demek, bireyin ve dolayısıyla, toplumun gelişmesine mani olmak demektir. Liberal Demokrat Parti ülkemiz vatandaşlarının tümünün aynı kültüre sahip olmaları gerektiği, aynı kültürü almak zorunda oldukları görüşünde değildir.
III.l.2. Vatandaşlarımız kültürel tercihleri bağlamında özgür bırakılacaklar; herhangi bir kültürel zorlamaya maruz kalmayacaklardır. Böylelikle, toplumumuzun en önemli özelliği, başlıca öz kaynağımız olan kültürel zenginliğimiz korunacak ve gelişme imkânı bulacaktır (bk. Genel Değerlendirme, Öz kaynaklarımız).
III.l.3. Parti, TC vatandaşlarının tüm yabancı kültürlere açık olabilecekleri ortamı yaratacak; dünya medeniyetlerinin birer sentez olduğu gerçeğinden hareketle, kültürel etkileşimi teşvik edecektir (bk. II.2.7.)
III.l.4. Kültürel etkileşimin teşvik edilmesi amacıyla, yerli ve yabancı iletişim ve kültür sektörleri vergiden muaf tutulacak; uluslararası kültür etkileşiminin canlı tutulmasına önem verilecektir.
III.l.5. Bu anlayışla, devletin sanatla ilgisi olamayacağına inanıyor; bu durumun sanata ve sanatçıya hakaret olduğunu düşünüyoruz. Sanatçının devlet memuru olarak çalışması, sanatı ve sanatçılığı inkârdır. Dolayısıyla, devletin sanat faaliyetlerinin tümüne son verilecektir.
III.l.6. Ülkemizin öz kaynağı niteliğindeki kültürel zenginliğinin bir unsuru olan din, inanç özgürlüğü çerçevesinde ve laisizm anlayışı içerisinde değerlendirilecek; din ve inanç birey için ve dolayısıyla, toplum içinde hak ettiği saygın yerini koruyacaktır.
III.l.7. Ülkemizin öz kaynağı niteliğindeki kültürel zenginliğinin bir diğer unsuru olan dil, liberal anlayış çerçevesinde değerlendirilecek; resmi dilin Türkçe olması kaydıyla, TC vatandaşları diledikleri her dilde konuşma, yazma, eğitim görme ve iletişim kurma özgürlüğüne sahip olacaklardır.
III.l.8. Parti ancak ülkesini seven bireylerin ve bu bireylerin oluşturduğu toplumun milliyetçilik duygularının en yüksek düzeyde olabileceğine inanmakta; bu anlayışla, milliyetçillik tanımına girişmenin gereksiz olduğunu düşünmektedir. Türk insanını geçmişine ve kültürel değerlerine sahip çıkmada özgür bırakmak, bu değerlerin özgürce ifade edilmesini ve korunmasını sağlamak milliyetçiliğin hayat suyu olacaktır.
III.l.9. Aynı bağlamda örneğin, milli tarih, özgür düşünce ve ifade ortamında en iyi ve doğru şekilde, liberal sistemin yarattığı ortamda yazılabilecektir. Devlete egemen siyasi iradelerin çeşitli zamanlarda, farklı anlayışlarla ortaya koydukları resmi tarih ile insanların beyinlerini yıkamaya dönük yaklaşım ve uygulamalar terkedilecektir.
III.l.10. Parti teknoloji ve bilimin bireysel ihtiyaçlardan doğduğuna inanmaktadır. Bu ihtiyaç, aynı sanat gibi, bireysel gereksinimlerin ürünüdür. Bireyi ön plânda tutan, bireysel refah ve mutluluğu hedef alan liberal sistemle yönetilen toplumlarda teknoloji ve bilim doğal olarak, hızla gelişir. Türkiye'de de gelişecektir.
III.2. Eğitim Sektörü Tümüyle Vergi Dışı Bırakılacaktır
III.2.l. Eğitimde devlet, kısa süre daha ilk öğretimi üstlenmek dışında hiçbir rol almayacaktır Nihaî amaç, devletin eğitimden tümüyle çekilmesidir. Biz merkezi eğitimin totaliter devlet artığı, çağ dışı bir uygulama olduğuna inanıyoruz.
III.2.2. Her düzeyde eğitimin vakıf ve özel kuruluşlarınca üstlenilmesi teşvik edilecek; eğitim veren kuruluşlar arasında da gerçek, bir rekabet ortamı yaratılacaktır. Eğitim sektörü tamamen vergi dışı bırakılacaktır. Böylelikle, 21. yy a girerken eğitimde büyük önem kazanan eğitim teknolojisinin benimsenerek, yaygınlaştırılmasına imkân tanınacaktır.
III.2.3. Aynı bağlamda, her düzeydeki diplomanın önemi, o diplomayı veren eğitim kurumunun becerisi, yerel, ulusal ve uluslararası ünü ile eş değer hale getirilecektir.
III.2.4. Müfredat her düzeyde serbest bırakılacak; her eğitim kurumu kendi müfredatını, kendisi yapabilecektir. Müfredat, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ederek, bireyin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılmak durumundadır. Tek bir merkez tarafından geliştirilen müfredat programları, bireyin ihtiyaç ve taleplerine duyarsız kalabilmektedir.
III.2.5. Sekiz yıl olarak benimsenen zorunlu eğitim süresi dışında bireye istediği süre ve istediği alanda eğitim yapma özgürlüğü ve imkânı tanınacaktır.
III.2.6. Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Burs Bakanlığına dönüştürülerek, sekiz senelik zorunlu eğitim boyunca, ihtiyaç sahibi olduğunu beyan eden öğrencilere tüm eğitim giderlerini karşılayacak devlet bursu verecektir. Yalan beyanda bulunan kişiler ise ağır bir şekilde cezalandırılacaktır.
III.2.7. Sekiz senelik zorunlu eğitimden sonra gelen lise ve üniversite eğitimi için, bankalar uzun vadeli özel eğitim kredileri vermeye özendirilecek, bu kredilerin faizleri önemli oranda devlet tarafından sübvanse edilecektir.
III.3. Sağlık
III.3.l. Sağlıklı bireylerin, sağlıklı ve mutlu bir toplum oluşturacağına olan inançla, sağlık hizmetlerinin en etkin biçimde yerine getirilmesi için gerekli tüm düzenlemelerin yapılması, Parti' nin başlıca hedeflerinden birisidir.(bk. I.5. , II.6.4.)
III.3.2. Bu anlayışla, tüm vatandaşlarımızın katılabileceği özel sağlık sigortalarının oluşumuna imkân veren yasal düzenlemeler yapılacaktır. Sigorta sektörü finansman kapsamında mütalâa edilerek, vergiden muaf tutulacaktır. (bk. I.5.6. , II.2.l.)
III.3.3. Tüm devlet ve sigorta hastaneleri vakıflara ve özel kuruluşlara devredilecek; hastane hizmetlerinin profesyonel biçimde yerine getirilmesi bu suretle sağlanacaktır.
III.3.4. Devlet sadece fakir ve aciz olduğunu beyan eden vatandaşların özel sağlık sigortası primlerinin, yarısını ödemek suretiyle, destek sağlayacaktır. Yalan beyanda bulunan kişiler ağır bir şekilde cezalandırilacaktır.
III.4. Tüketici Hakları ve Çevre
III.4.l. Parti tüketici hakları ve çevre korunmasını devletin başlıca görevlerinden biri olarak değerlendirmektedir. Bu görevin gerektiği biçimde yerine getirilmesi, demokrasimizin ve rekabete dayalı serbest piyasa düzeninin işlemesinin başlıca teminatıdır.(bk. I.2.5. , II.l.5. , II.6.4.)
III.4.2. Tüketici hakları ve çevre koruma, kapsamlı yasalar ve özel ihtisas mahkemelerinin çok etkin çalışması yoluyla sağlanacaktır.
III.5. Kitle İletişimi ve Medya
III.5.l. Sosyaldemokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinde kitle iletişimi ve dolayısıyla, kitle iletişim organlarının rolü büyüktür.
III.5.2. Bu anlayışla, demokratik hukuk devletinde yasama, yargı ve yürütmeden sonra, dördüncü güç olarak anılan medya ile ilgili olarak, Anayasa da özel hükümlere yer verilecek; bu sektör de vergi muafiyeti yoluyla, teşvik alanı içine alınacaktır. (bk. I.1.6. , II.2.7. , III.l.8.)
III.6. Spor
III.6.l. Sosyaldemokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinde sporun rolünün büyük olduğuna inanmaktayız çünkü, spor özgürlüktür ve evrenselliktir. Bu amaca, eşit şartlarda ve tam bir rekabet ortamında ulaşabilmek için spor, aynı kültür, sanat ve bilimde olduğu gibi devletin müdahalesi dışına çıkarılacaktır. Sporun her alanındaki devlet kurumları kaldırılacaktır.
III.6.2. Sporun uluslararası etkileşimi, tıpkı sanat gibi, olumlu biçimde etkileyen bir faaliyet olduğuna ve dünya barışının tesisinde önemli bir rolü bulunduğuna inanıyoruz.
III.6.3. Bu anlayışla, spora çok küçük yaşlarda başlanması ve sporda Olimpiyat ruhunun hakim kılınması sağlanacaktır. Amatör spor klüplerinin, okul ve üniversiteler bünyesinde, bunlar dışında, vakıf gibi kar amaçlı olmayan sivil toplum kuruluşları bünyesinde olması sağlanacaktır. Bu kuruluşların biraraya gelerek oluşturacakları, devletten bağımsız, amatör sporları düzenleyecek, geliştirecek ve koordine edecek, amatör spor klüpleri birliğinin oluşturulması için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
III.6.4. Sporun gelişmesi için gerekli yönetimsel ve maddi koşulların özel girişimciler tarafından karşılanması (sponsorluk) vergi muafiyetleriyle teşvik edilecektir. Profesyonel spor klüplerinin kar amaçlı şirketler halinde faaliyet gösterebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır. Spor klüplerinin oluşturacağı spor klüpleri birliğinin, federasyonların görevlerini üstlenerek, devletten bağımsız çalışma, oyun kuralları, hakemlik, yayın hakları ve gelir kaynaklarını (dünyadaki örnekleri gibi) düzenleyen kuruluşlar halinde çalışmaları sağlanacaktır. Spor tesisleri için gerekli araziler, belediyelerce şehir planlarında öngörülerek, birlik ve/veya klüplere bedeli karşılığında verilecektir.
Belediyeler
Ülkemiz çok hızlı bir kentleşme süreci yaşamaktadır. Parti bu temel gerçekten hareketle, yerel yönetimlere (belediyelere) özel bir önem vermekte ve Programı'nda bu konuyu ayrı başlık altında, ayrıntılı biçimde ele almaktadır.
Yerel Yönetimde "Liberal" Anlayış
IV.l.l. Bireyi, bireyin huzur, refah ve mutluluğunu hedef alan liberal felsefe, doğaldır ki, bireyin yaşam şartlarının bunda birincil etken olduğuna inanır.
IV.l.2. Bireyin sağlıklı, huzurlu ve çağdaş bir ortamda yaşaması ve çalışmasının onun en temel hakkı olduğuna inanıyoruz. 21. y.y.'a girerken vatandaşlarımızın bu temel haklarını kullanmalarına imkân sağlayacak tüm önlemleri almayı; bu amaca hizmet edecek tüm yönetimsel ve yasal düzenlemeleri yapmayı amaçlamaktayız.
IV.l.3. Yerel yönetimlerin parasal ihtiyaçlarının merkezi yönetim yani, devlet tarafından karşılanmasına karşıyız. Bireyin ve özgür bireysel girişimin yaratıcılığı, becerisi, akılcılığı ve ekonomisinin yerel yönetime yansıması, belediyecilik alanında da liberal anlayışın özüdür.
IV.l.4. Sosyaldemokraside halkın yerel yönetime katılımı büyük önem arz eder. Birey yerel yönetimlerin belirlenmesinde, merkezi yönetimin belirlenmesine kıyasla, çok daha fazla sorumluluk üstlenmek durumundadır çünkü, yerel yönetimler bireyin günlük yaşam kalitesini doğrudan belirleyen mekanizmalardır.
IV.l.5. Bu anlayışla, yerel kitle iletişim organlarının gelişmesine de büyük önem vermekteyiz. Bu organların birey ile, yerel yönetimler arasında sağlıklı iletişimin tesisi için yaşamsal rol oynayacaklarına inanmaktayız. (bk. I.1.6., II.2.7.)
IV.l.6. Yerel yönetimlerin seçiminde halka adaylar ile ilgili uygunluk, yeterlilik bilgisini, doğal olarak, adayların mensup oldukları siyasi partiler verecektir. Siyasi partiler için belediye başkan adayı belirleme kriteri (ölçüsü), her şeyden önce, adayın geçmişinde büyük organizasyonları başarıyla yönetmiş olma deneyimi olmalıdır inancındayız.
IV.l.7. Başkan adaylarının siyasi kimlik sahibi olmaları, liberal demokrasinin ön koşulu olan rekabet ortamını yaratacağı için, zorunludur. Ancak, bu durumun siyasi popülizm (halk dalkavukluğu) aracı olarak kullanılması riskinin bulunduğu da bir gerçektir. Bu noktada bireye demokratik bir sorumluluk düşmekte; birey oy verirken adayın ve mensup olduğu siyasi partinin yerel yönetim felsefesini iyi inceleme yükümlülüğü altına girmektedir.
IV.l.8. Parti yerel yönetimin, belediyeciliğin öncelikle bir felsefe sorunu olduğuna inanmaktadır. Bir diğer ifade ile, örneğin, kent nedir, ne olmalıdır, nasıl olmalıdır, niçin olmalıdır vb sorunlara tutarlı ve doğru cevaplar verilebilmelidir inancındayız.
IV.2. Kent
IV.2.l. Kentler insanların yoğun biçimde yaşadıkları merkezlerdir. insanların bu merkezlerde yoğun biçimde yaşamak istemelerinin temelinde ise, ekonomik çıkar yatar. Yani, birey bu merkezde ekonomik yaşamını iyileştirici imkânlar bulmayı ümit eder.
IV.2.2. İnsanlar öncelikle para kazanabildikleri yerlerde yaşar, büyür ve gelişirler, Bu gerçek, doğal olarak, kent dediğimiz merkezde ekonomik kurumların yanı sıra, bireyin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına da cevap veren imkânların gelişmesine yol açar. Ancak, kent yönetim anlayışı yine de öncelikle kentin ekonomik gerçeği üzerinde yapılanır.
IV.2.3. Parti'nin kent yönetim anlayışı, belediyecilik anlayışı, kentin ekonomik gerçeği üzerine bina edilmiştir.
IV.3. Belediye Başkanı'nın Görevi
IV.3.l. Bir belediye başkanının görevi, kenti her anlamda yaşanılabilir bir merkez haline getirmek ve bunu söz konusu kentin özgün yapısından hareketle, yapmaktır.
IV.3.2. Her kentin kendine özgü bir yapısı, özelliği ve dolayısıyla, değeri vardır. Dolayısıyla, bir kentin yöneticisi, o kenti ucuz kılmak gibi bir yaklaşım benimseyemez çünkü, bu mümkün değildir; çağdaş şehircilik anlayışına aykırıdır. Her şehrin bir fiyatı vardır tıpkı, araba kullanmanın hatta, lüks araba kullanmanın fiyatı olduğu gibi!
IV.4. Yatırımlar
IV.4.l. Kentler en büyük, en kaliteli yatırımların yapıldığı merkezler olmak durumundadır çünkü, bir yatırımdan ne kadar çok insan yararlanıyorsa, o yatırım o kadar çabuk kendisini geri öder. Kentlerde ucuz, kalitesiz ve kısa vadeli yatırımlar yapmak en büyük israftır.
IV.4.2. Büyük ve kaliteli yatırımların yapıldığı kentler, pahalı merkezler olacaktır ve dolayısıyla, bu pahalı merkezlerde sunulan hizmetlerin de, çok kaliteli olmaları gerekir.
IV.5. Parasal Kaynak
IV.5.l. Kentlere yapılan yatırımların parasal kaynağı büyük ölçüde kentteki gayrimenkul rantından elde edilmek durumundadır. Bir diğer kaynak ise, kente özgü tüketim vergileri olacaktır (bkz. IV.l.3.) Bir diğer ifade ile, bir kent için yapılan yatırım giderlerinin tümü, o kentteki mülk sahiplerinden ve kentin sunduğu mal/hizmetlerden yararlananlardan alınacaktır.
IV.5.2. Kentteki mülke değerini veren, yine kenttir. Örneğin, aynı büyüklükteki arazinin fiyatı İstanbul'da 10, Konya'da 4 ise; bu, o araziye kentin kattığı bir değerdir. Yani, tarlayı büyük bir rant haline getiren kenttir. Dolayısıyla, yerel yönetimler kentlerdeki gayrimenkulleri gerçek değerleri üzerinden vergilendirmek; elde ettikleri bu kent rantının belediye hizmetlerine yansımasını temin etmekle yükümlüdürler.
IV.5.3. Gayrimenkul vergilerinin gerçek değerleri üzerinden alınması, şimdiye kadar bu yapılmadığı için, başlangıçta mülk sahiplerine ağır gelecektir. Ancak, bu yolla toplanan gelir yeniden kente harcanacağı için, orta ve uzun vadede gayrimenkullerinin değerleri artan mülk sahipleri daha kârlı çıkacaklardır.
IV.5.4. Gayrimenkul en kolay vergilendirilebilecek metadır. Buna rağmen, gayrimenkulun ülkemizde en kolay vergi kaçırılabildiği alan olduğu da bir gerçektir. Bu hususun üzerinde titizlikle durulması ve durumun tersine çevrilmesi gerekmektedir.
IV.5.5. Bu anlayışla, kentler ucuz merkezler olamaz, olmamalıdır. Daha önce örnekleri görülen, İstanbul'da bedava ekmek, süt dağıtma bu nedenle çağdaş şehirciliğin yüz karası uygulamalarıdır ve siyasi popülizmdir. Unutulmamalıdır ki, fiyat arz ve talebe göre oluşur ve maliyetle alâkası yoktur. Bu gerçek, çağdaş kent yönetimi için de geçerlidir.
IV.6. İmar
IV.6.l. Kentler büyürken, çevresindeki imara açık olmayan arazilerin tümü başlangıçta belediyeye mal edilmeli, planlaması yapılıp imar durumları belirlendikten sonra tekrar özelleştirilerek imara açılmalıdır. Böylece kentin büyümesi sonucu meydana gelen arazi spekülasyonlarının önüne geçilecektir.
IV.6.2. Kentlerde halihazırda imar durumları mevcut arazi ve binaların imar durumları objektif kriterlere göre tekrar değerlendirilecek, keyfiyete son verilecektir. Bu objektif kriterler, deprem riski göz önüne alınarak zeminin kalitesi, konut harici binalarda, çevreye verilebilecek ses ve atık rahatsızlığı gibi kriterler olacaktır.
IV.7. Gecekondular
IV.7.l. Özel şahıslara veya kamuya ait arazileri gasp etmek yoluyla, tapusuz inşa edilen binalar gecekondu olarak tanımlanmaktadır.
IV.7.2. Parti iktidarında siyasi rüşvet olarak önceden verilen tüm gecekondu tapuları, iptal edilecektir çünkü, gecekondu yapan bireye tapu vermek, devlet bankasını soyana banka cüzdanı vermekle eş anlamlıdır. Ama genel af ile herkes yasal düzene çekilecek, illegallikler ortadan kaldiriacak.
IV.7.3. Bir hukuk devletinde kamu malını gaspeden birey, değil ödüllendirilmek, cezalandırılır. Bireyin böylesi tutumunu haklı gösterecek hiçbir ekonomik ya da sosyal gerekçe olamaz. Bugün özellikle, büyük kentlerimizde, sokak satıcıları ile, gecekondularla kamu malı gaspına göz yumulmakta; şehir rantı popülist siyasi nedenlerle, birtakım insanlara peşkeş çekilmektedir.
IV.7.4. Bu gelişmeye önayak olan, maalesef, belediyeciliği yanlış yorumlayan, geçmiş dönemdeki siyasi iktidarlar şehirciliğimize büyük darbe vurmuştur.
IV.7.5. Parti olası tepkilere rağmen, bu gelişmenin durdurulması ve geri çevrilmesi gereğine inanmaktadır. Bir gecekondu yaptıktan sonra örneğin, İstanbul gibi dünyanın en değerli merkezlerinden birinde, hiç çabasız zengin olunamayacağını halkımızın anlamaması mümkün değildir. Önemli olan, bunu anlatma cesaretine sahip siyasi kadroların belediyelerin başına geçmesidir. Sorun halk değil, siyasi kadrolardır.
IV.7.6. Büyük kentlerimizi boğarak, gelişen gecekonduların caydırılması zorunludur. Buralarda yaşayan insanlarımız, daha başka bölge ve şehirlerde inşa edilecek toplu konutlarda, (Gecekonduda yaşıyor olması şartıyla, bedeli uygun koşullarla tahsil edilecek şekilde satılarak), iskân edilerek, mağduriyetten kurtarılacaktır.
IV.8. Kent Hizmetleri
IV.8.l. Yerel yönetimi ekonomik rasyonele oturtmanın bir diğer yolu belediyelerin doğrudan hiçbir hizmeti üstlenmemeleridir. Yerel yönetimler, tıpkı merkezi yönetim gibi, yönetimden sorumlu olmalıdırlar; icradan değil.
IV.8.2. Parti tüm kent hizmetlerinin özel sektör kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilmesini öngörmektedir. Bu hizmetlere hastane, okul, çöp, su, hatta denetim dahildir. Tıpkı finansal denetim kuruluşları gibi örneğin, inşaatlar da bu konuda ihtisaslaşmış özel denetim kuruluşları tarafından denetlenecektir.
IV.8.3. Belediye örneğin, kamulaştırarak iskâna açacağı arazileri, arazi developman (geliştirme) şirketleri ile anlaşıp, proje bazında developmana verecek; %50-%50 gibi mülkiyet koşulu ile anlaşma yapacaktır. Bu yüzdeler ise, doğaldır ki, gayrimenkulün değerine göre değişken olacaktır.
IV.8.4. Parti kentin tüm hizmetlerinin özelleştirilmesi gereğine inanmaktadır. Kent hizmetlerinin özelleştirilmesi, ana kent ile ilçe belediyeleri arasında yaşanan sorunları da ortadan kaldıracaktır.
IV.9. Makro Konseptler ve Plânlar
IV.9.1. Belediye başkanı ve yöneticilerinin görevi kent için makro bakış açıları (Makro bakış açıları ile kastedilen şudur: Kentin özgün kimliğinden hareketle örneğin, İstanbul'da yaşayan insanların deniz ile ilişkisinin geliştirilmesi konsepti; yapılaşmayı bu konsepte göre düzenleme vb.) geliştirmek; halkla iç içe yaşayarak, bu konseptler çerçevesinde hizmetin verilmesini sağlamaktır.
IV.9.2. Belediye başkanı hizmet verdiği kent halkı, denetleme şirketleri ve hizmeti üstlenen özel sektör kurum ve kuruluşları arasında koordinasyon görevi üstlenmelidir.
IV.10. Kültür ve Sanat
IV.10.1. Kentte ekonomik ihtiyaçları karşılanan birey, hemen akabinde ve doğasının gereği olarak, sosyal ve kültürel zenginlik talep edecektir. Kentin, kent olarak nitelenebilmesi için, bireyin bu ihtiyaçlarını da eş zamanlı olarak karşılamak durumundadır.
IV.10.2. Parti yerel yönetimlerinde sanat ve kültür faaliyetlerinin içinde olmasına karşıdır. Sanat ve kültür insanının devlet ya da yerel yönetimden maaşa bağlanmasının onun kimliği ve Demokrasi onuru ile bağdaşmadığına; böylesi bir ortamın bağımsızlığı, yaratıcılığı ve dolayısıyla, sanatın demokratiklesme/bagimsizlasma işlevini yok ettiğine inanmaktadır.
IV.10.3. Kentte sanat ve kültür faaliyetlerinin teşvik edilmesi, yerel yönetimlerin asli görevlerinden biridir. Bu teşvik doğrudan icra ederek değil, tüm kültür ve sanat faaliyetlerinin vergiden muaf tutulması yoluyla sağlanacaktır (bk. II.2.7.). Örneğin, tiyatro, sergi alanı, sinema vb binalardan gayrimenkul vergisi alınmayacaktır.